Yâr ve Ağyâr

Yâr ve ağyâr iki farklı dilden iki farklı kelime. Yâr Farsça,  ağyâr Arapça. Ama dilimizde zıd anlamlı kelimeler olarak kullanıyoruz bu iki kelimeyi. Türkçemiz, özellikle de şiirimiz bu iki kelimeyi o kadar güzel kullanmış ki...

Yukarıdaki verdiğim malumata rağmen, bazen yâr kelimesinin, ağyârdan kopup geldiğini düşündüğüm olur. Çünkü bir zaman ağyâr olan şimdi yâr olmuştur. Yâr ile ağyâr arasında bir kayboluş hikâyesidir bu. Bir yanılsamadır. Niyâzî-i Mısrî'nin şu berceste beyti bu iki kelimeyi kaybolmaktan kurtarır, Yusuf'u kuyudan çıkarır. Ama bu iki kelime aynı Yusuf gibi Çok ucuz bir pahaya satılacaktır: 

"Ben sanırdım âlem içre bana hîç yâr kalmadı
Ben beni terk eyledim gördüm ki ağyâr kalmadı"

"Taşrada arar iken cân içinde cân"ı bulmak da yine Niyâzî-i Mısrî'nin diliyle, aynı kaybolmuşluğun terennümüdür sanırım. İnsan, her dâim yâr ile ağyâr arasında kaybeder kendini. İfademi düzelteyim kendini kaybolmuş olarak bulur. Üzerinde biraz düşününce kendimizi "kaybolmuş olarak bulduğumuz" birçok kırılma anımız olduğunu göreceğiz. Kendimize itiraf edecek olursak bu kırılma anları hep yârdan kopuşlarımızı takip etmiştir.

Yâr ile ağyâr iki kayıp kelimedir. Yusuf'un kardeşlerinin Yusuf'u koruduğu gibi koruduk onları. Öldürmedik, kuyuya bıraktık. Belki yıllar sonra bir gün hayatımızın tahtında bulacağız bu iki kelimeyi. 

Serüvenimiz yâr ile ağyâr arasında geçiyor. Belki bir gün kayıp yârin kokusu ile açılacak gözlerimiz Yakub misali. Yâre sıdk, yâre vefa...

Yusuf ile Züleyha'yı aşk öyküsü diye anlattı şairler. Züleyha Yusuf'un gömleğini tuttuğunda, Yusuf da yârin gömleğini tutmuştu. Şimdi anlıyorum yâr ile ağyâr nedir! 

Popüler Yayınlar